İçindekiler
Psikoterapi Nedir ve Kim Yapar?
Psikoterapi, psikiyatrik bozuklukların ve psikolojik durumların kanıta dayalı sözel, davranışsal teknikler kullanılarak tedavi edilmesi sürecini tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Bu süreçte psikoterapist, danışanın hedef olarak belirlenen sorunlarla başa çıkmasına yardımcı olur.
Psikoterapistin kullandığı yaklaşıma bağlı olarak çok çeşitli teknikler ve stratejiler kullanılabilir. Hemen hemen tüm psikoterapi türlerinde, terapötik bir ilişki geliştirilerek sorunlu düşünce/davranışların üstesinden gelmek için çalışmalar yapılır.
Psikoterapi, bu alandaki eğitimlerini tamamlamış klinik psikologlar, psikiyatristler, psikolojik danışmanlar, çift ve aile terapistleri tarafından yapılır.
Psikoterapi Yaklaşımları
Pek çok farklı psikoterapi yaklaşımı mevcuttur. Danışan için en uygun olan yaklaşım semptomların şiddeti, terapistin eğitimi, danışanın tercihleri ve danışanın mevcut sorununa göre çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir.
Bilişsel davranışçı psikoterapi (BDT), düşünce ve inançların duygular ve davranışlar üzerindeki etkisini incelemektedir. Bilişsel terapi ve davranışsal terapinin bir bileşimi olan, 1960’lı yılların ortalarından itibaren ivme kazanan psikoterapi yaklaşımlarından biridir. Amaç, problemi devam ettiren düşünceleri kişinin bulmasına yardımcı olmak, bu düşünceleri değiştirmeye yönelik beceriler kazandırmak ve davranışlarda değişim yaratmaktır.
Bilişsel davranışçı psikoterapi (BDT), kişinin şimdiki problemlerine odaklanarak kişiye yaşam boyu kullanabileceği beceriler öğretmeyi hedeflemektedir. Terapist ile danışan arasındaki terapötik ilişki her iki tarafın da işbirliği ile sağlanmaktadır. Depresyon, kaygı bozuklukları, bipolar bozukluk, yeme bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, şizofreni, alkol ve madde kullanımı, cinsel işlev bozuklukları gibi birçok ruh sağlığı sorununda farklı yaş gruplarından bireylere etkin bir tedavi sunmaktadır.
Psikanalitik psikoterapinin ilk adımları Freud’un yüzyıl önce yaptığı çalışmalarla atılmıştır. Freud’un bu tekniği pek çok aşamadan geçmiş olup o günden günümüze kadar hem gelişmiş hem de bazı değişimlere uğramıştır. Ayrıca bu zaman dilimi içerisinde diğer terapi yaklaşımlarına da önemli ölçüde katkı sağlamıştır.
Psikanalitik psikoterapi bir anlamlandırma ve yorumlama çalışmasıdır. Değerlendirme görüşmesinden sonra eğer psikanalitik psikoterapi süreci başlamış ise geçmiş yaşantılar temelinde semptom olarak ortaya çıkan bilinçdışı çatışmalara içgörü kazandırarak bir anlamlandırma çalışması başlatılır. Bu anlamlandırma çalışması analitik psikoterapinin çalışma malzemesi olan serbest çağrışım tekniği ile yürütülmektedir. Serbest çağrışım ise analizanın seans içerisinde tüm zihninden geçenleri herhangi bir sınırlama, sansürleme ya da gizleme olmadan anlatmasıdır.
Psikoterapi esnasında analist yoğunlaşmış bir dikkat ile dinleme halinde bulunur, gerekli gördüğü yerlerde devreye girer, az konuşur ve çoğunlukla sessiz kalır. Ayrıca analistin empatik ve nötral bir duruş içerisinde bulunması gerekir. Aslında burada psikoterapinin niteliğini belirleyen şey de analist ve analize giren kişinin kuracağı terapötik işbirliği olacaktır.
Psikanaliz haftalık belirlenen günler içerisinde uygulanan genellikle analizanın divanda uzanır durumda kabul edildiği bir psikoterapi yöntemidir. Dinamik psikoterapide ise klasik psikanalizle aynı ilke ve teknikler kullanılır fakat psikanalizden farklı olarak haftalık görüşme sayısı değişebilmekte ve psikoterapist çok daha aktif bir yaklaşım sergileyebilmektedir. Ayrıca psikanalizden farklı olarak karşılıklı koltuklarda oturulmaktadır.
EMDR’nin Türkçe açılımı, “Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme” olup, son yılların güçlü psikoterapi yaklaşımlarından biridir. Günlük hayatı etkileyen olumsuz ve travmatik anıları yeniden işleyerek, kişinin daha sağlıklı ve yeni bir perspektiften bakmasını amaçlayan fizyolojik temelli bir terapidir.
EMDR terapisinde uygulanan protokol 8 aşamalı ve geçmiş, şimdi, gelecek şeklinde 3 yönlüdür. Uygulanan protokolde kişinin çift yönlü uyarımla, geçmişte yaşanan rahatsız edici anı yeniden işlenerek duyarsızlaştırmayla bugünkü semptomları ortadan kaldırılıp, gelecekte yaşanabilecek benzer durumlara dair olumlu inanç ve duyguların geliştirildiği yeni bir bakış açısı kazanması hedeflenir.
Travma, fobi, kaygı bozuklukları, panik atak, bağımlılık, yeme bozuklukları, özgüven eksikliği, ilişki sorunları gibi birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmaktadır.
Şema Terapi, çocukluk ve ergenlik döneminde belirgin kökenleri bulunan psikolojik bozuklukların fark edilmesine ve tedavi edilmesinde yönelik kuramsal ve uygulamaya yönelik bir model olarak geliştirilen bir psikoterapi yöntemidir.
Şemalar, çocukluktan başlayan ve yaşam boyunca sürekli tekrar eden düşünce, duygu ve davranış kalıplarıdır. Şemalar, çocukluk yaşantıları ile oluştuğundan ve yaşam boyu gelişerek ilerlediğinden, kemikleşen kalıp yapılara sahiptirler. Bu kalıp yapılar, çevreden gelen her bilgiyi anlamada ve edinilen deneyimlerde kişinin düşünce ve duygularını; çevresindekiler ile olan ilişkisini etkiler. Bu nedenle ortaya çıkan davranışlar, geliştirilen şemaya bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu yapıların nerede ve nasıl şekillendiğini anlamak ve fark etmek, değişimi yakalamak için en önemli adımlardan biridir.
Young ve arkadaşları tarafından geliştirilen Şema Modeli, Bilişsel-Davranışçı Terapi tekniklerini de birleştirerek, şema kalıplarında değişim yaratabilmeyi odak alır. Şema modeline göre, çocukluk yaşantılarından itibaren gelişmeye başlayan şemalar, zamanla işlevsel olmayan düşünce ve davranış kalıplarına dönüşürler. Çocukluk çağında olaylar ve durumlarla baş etmeye yardımcı olan bu şemaların, erişkin yaşlarda kişinin işlevini bozucu olduğu ve bazı kronik durumlarla ilişkilendirebileceği görülmüştür. Bu noktada Şema Terapi, çocukluk ve ergenlik döneminde belirgin kökenleri bulunan psikolojik bozuklukların fark edilmesine ve tedavi edilmesinde yönelik kuramsal ve uygulamaya yönelik bir model olarak geliştirilen bir psikoterapi yöntemidir.
Jeffrey Young Şema Terapi modelinde 18 farklı şema tanımlamış ve bu şemaları 5 şema alanı altında ayırmıştır.
Bu şemalar:
- Terk Edilme/İstikrarsızlık,
- Güvensizlik/Kötüye Kullanılma,
- Duygusal Yoksunluk,
- Kusurluluk/Utanç,
- Sosyal İzolasyon/Yabancılaşma,
- Bağımlılık/ Yetersizlik,
- Hastalıklar ve Tehditler Karşısında Dayanıksızlık,
- İç içe Geçme/ Gelişmemiş Benlik,
- Başarısızlık,
- Hak Görme/Büyüklük,
- Yetersiz Özdenetim,
- Boyun Eğicilik,
- Kendini Feda,
- Onay Arayıcılık,
- Karamsarlık,
- Duyguları Bastırma,
- Yüksek Standartlar,
- Cezalandırıcılık olarak ayrılmaktadırlar.
Günümüzde ‘Mindfulness’ her yerde karşımıza çıkıyor. Google, Apple ve Sony gibi birçok firmanın kullandığı, hastanelerde ve rehabilitasyon merkezlerinin tedavi programlarında sık sık önümüze çıkan Mindfulness herkes tarafından konuşulan ve öğrenilmek istenilen bir yöntem haline geldi.
Peki nedir bu Mindfulness?
Mindfulness, en basit tanımıyla şimdiki an’da bulunmaktır. Ancak yalnızca an’da bulunmak yetmez, o an’da bulunan düşüncelere, duygulara ve durumlara dikkati vermek, bunları fark etmek ve fark edilenleri yargısızca kabul etmek gerekir. Dikkat, Mindfulness’in birinci basamağıdır. Bir şeyleri fark etmek için önce dikkat etmemiz gerekir. Ancak çevremizde birçok uyaran vardır ve hepsine aynı anda dikkat edebilmemiz olası değildir. Bu nedenle, Mindfulness’ta önemli olan ikinci basamak bir amacın olmasıdır. Kendimize ‘Neye dikkat etmek istiyorum?’ sorusunu sormaktır. Son basamak ise fark ettiklerimizi nasıl bir tutumla ele aldığımızdır. Mindfulness, merakla, sevgiyle, şefkatle ve yargısızca fark ettiklerimizi kabul etmemizi içerir.
Mindfulness Egzersizleri Nelerdir?
Farkında Nefes, Beden Taraması, 3 Dakikalık Nefes, Oturma Meditasyonu, Hoşa Giden ve Gitmeyen Anılar Takvimi gibi birçok Mindfulness egzersizi bulunmaktadır. Bunların yanı sıra herhangi bir yönerge olmaksızın kendi seçiminizle farkındalığınızı odaklayarak yaptığınız diğer Mindfulness egzersizleri bulunmaktadır (Örn: Farkında yemek, diş fırçalamak gibi.) Hangi egzersizin size iyi geldiğini veya gelmediğini denedikçe fark edeceksiniz.
Mindfulness neye iyi geliyor?
Son zamanlarda yapılan çalışmalar Mindfulness egzersizlerinin birçok fiziksel ve ruhsal probleme iyi geldiğini göstermektedir. Mindfulness uygulamalarının huzursuz bağırsak sendromu, bağımlılık, fibromiyalji, kaygı, depresyon, uykusuzluk, kronik yorgunluk ve bağışıklık sistemi hastalıklarında görülen belirtileri azalttığı bilinmektedir. Destekleyici olarak, beyin görüntüleme çalışmaları Mindfulness egzersizlerinin duygu düzenlemesi, hafıza, öğrenme ve dikkat gibi birçok beyin alanının işlevini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.
Yüzyıllardır gizem ve mitlerle örtülmüş olan hipnoza birçokları kuşkuyla bakmıştır. Aynı zamanda hipnoz, insan davranışıyla ilgilenen birçok ünlü bilim insanının da ilgisini çekti. Sigmund Freud, Alfred Binet, William James, Wilhelm Wundt, Clark Hull, Ernest R. Hilgard ve psikolojinin birçok önemli bilim insanı hipnoz üzerinde ciddiyetle düşünmüşlerdi. Yine de hipnoz, yalnızca son dönemde hak ettiği ilgiyi görmeye başladı. Tüm dünyada deneysel psikoloji laboratuvarlarında yoğun bir araştırma konusu olmasının yanı sıra, etkisi açıkça görülen bir tedavi bileşenidir.
Hipnoz, bir sağlık uzmanı ya da araştırmacısının, hasta ya da danışanın o esnadaki duyguları, algıları,düşünceleri ya da davranış değişikliklerini yaşamasını telkin ettiği bir işlemdir. Hipnotik durum genellikle bir indüksiyon işlemiyle oluşturulur. Birçok farklı hipnotik indüksiyon olsa da, birçoğunda gevşeme, sakinleşme ve rahatlama telkin edilir. Hoş deneyimlerin hayal edilmesi ya da düşünülmesi talimatları da hipnotik indüksiyonlarda yaygın olarak yer alır.
Hipnozla oluşan rahatlama ve gevşeme ile kişi, kendi düşüncelerine ve terapistin telkinlerine yoğunlaşır.
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, hipnoz Bilişsel Davranışçı Terapi, Psikanaliz gibi bir terapi metodu değildir. Kişinin telkine yatkın olduğu bilinç durumudur.
Hipnoterapi ise, hipnoz altındaki kişiye psikoterapi tekniklerinin uygulanmasıdır.
Hipnoz altındaki beynin bilinç durumu devam etse de kişi kendi düşüncelerine ve hipnoterapistin telkinlerine yoğunlaştığından, klasik terapilerde karşılaşılan direnç, ödevlerin eksik, uygunsuz yerine getirilmesi ya da hiç uygulanmaması gibi durumlar söz konusu olmaz.
Hipnoz altında yapılan terapiler, hipnoterapist tarafından daha kolay, konforlu şekilde uygulanır ve hızlı yanıt alınır. Ayrıca klasik terapi süresince yaşanacak engeller ortadan kaldırılır ve bunlarla baş etme gücü arttırılır. Örneğin; asansöre binme gibi kapalı alan korkusu (klostrofobi) olan hastalara bilişsel davranışçı terapilerde kademe kademe asansörle yüzleştirme (exposure) tekniği uygulanır. Hipnoterapide ise, hipnoz altındayken kişinin asansörün bulunduğu yeri, ortamın şartlarını düşünmesi ve aşamalı olarak asansöre yalnız binmeyi canlandırması (imajinasyon) telkin edilir. Bu telkinlerle kişinin o ortamda vereceği tepkiler hemen öğrenilir, terapi teknikleri uygulanır ve böylece tedavi yanıtının hızlanması sağlanır. Tüm bu süreç, hipnoz gibi kişinin gevşediği, kendisini rahat hissettiği bir ortamda ve hipnoterapist gözetiminde gerçekleşir.
Hipnoz Kullanımının Endikasyonları
Hipnoz hemen hemen bütün psikoterapötik işlemlerin tamamlayıcısı olarak kullanılabilse de, etkinliği çizgileri belirlenmiş özel sorunlar için geçerlidir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Panik bozukluk, Agorafobi, Klostrofobi, Sosyal fobi, Dissosiyatif Bozukluklar, Cinsel İşlev Bozuklukları, Obezite, Yeme Bozuklukları, Psikojenik Ağrı Bozukluğu, Sınav Kaygısı, Tik, Kekemelik, Enüresis Noktürna (gece işemeleri), Saç ve Kıl Kopartma Hastalığı (Trikotillomani), Sigara Bağımlılığı gibi birçok psikiyatrik hastalıkta hipnoterapi kullanılabilmektedir. Hipnozun, ağrı, sigara içme, tıbbi durumlar (örneğin hipertansiyon ve ülser), dermatolojik durumlar, astım, obezite ve yeme bozukluklarının tedavisinde belli yararlar sağladığı görülmüştür.
Hipnoz Kullanımının Kontrendikasyonları
Hipnoz, bir tedavi biçimi olmaktan çok bir terapi tamamlayıcısı olduğu için, terapistin onsuz ele alamayacağı problemlerin sihirli bir tedavisi olarak ele alınmamalıdır. Geleneksel pratik kural şöyledir: Hipnozsuz tedavi etme niteliğiniz yoksa, bir durum hipnozla tedavi edilemez. Ne de bir terapist, kendi eğitimi, uzmanlığı ya da kapasitesinin ötesine uzanacak bir biçimde bir durumu hipnozla ya da hipnozsuz tedavi etmemelidir. Böylesine bir girişim etik değildir.
Bir hipnoz seansından önce, hipnoz sırasında ve sonrasında klinik tedavi uzmanlarının hastaların hipnoza tepki vereceklerine ilişkin kendi inançları ve beklentilerini güçlendirmeleri hayati öneme sahiptir. Örneğin, trafikte araç kullanırken “ buraya nasıl geldim”, “yol ayrımını kaçırmışım” ya da “eve geldim ama son birkaç dakikayı hatırlamıyorum” denmesi hiç de nadir değildir. Bir kitaba, gazeteye, televizyona yoğunlaşan kişinin seslenenleri duymaması, cevap vermemesi de sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Bunlar hayatın içerisinde olan, bir ruhsal sorunla direk bağlantısı olmayan “doğal hipnoz” durumlarıdır.
Hipnoterapist Bildiklerimin Ne Kadarını Öğrenir ya da Bana Neleri Yaptırabilir?
İnsanlar hipnoza farklı tepkiler gösterebilmektedirler. Bazıları, yaşadıkları durumu bilinçlilik durumunun değişmesi olarak tanımlar. Başkaları hipnozu kendilerini çok sakin ve gevşemiş hissettikleri, dikkatin odaklandığı normal bir durum olarak tasvir eder. Nasıl, hangi derecede tepki verdiklerine bakmadan insanların çoğu bu deneyimi çok hoş bir duygu olarak tarif eder. En önemlisi de hipnoz deneyiminde yaşanılanları anımsamaktadır.
Hipnotik telkinlere duyarlılık, kişiden kişiye göre değişir. Bu duyarlılığının değişken olmasındaki faktörlerden bir tanesi hipnoza yatkınlığın yanında hipnozla ilgili değişik kaynaklardan öğrenilmiş olumlu-olumsuz bilgiler ve buna bağlı beklentilerdir. Kitap, dergi, sinema, gazete gibi yazılı ve görsel kaynaklarda genel olarak tasvir edilenlerin aksine hipnoz altında kişi kontrolünü kaybetmez. Genelde kim olduklarını ve nerede bulunduklarını bilirler ve özel olarak telkinle amnezi durumunda olmadıkça genellikle hipnoz anında olan biteni hatırlarlar. Hipnoz altında kişilikten uzaklaşma, vicdani değer yargılarını kaybetme olmaz. Hipnoz altındaki kişiye istemediği, onaylamadığı bir telkin (bir şey söyletme ya da yaptırma) verilirse kişi bu telkinleri reddeder. Eğer reddedilen bu telkinler ısrarla tekrar edilirse kişi hipnozdan çıkar.
Hipnoz, insanların telkin edilen deneyimleri yaşamalarını kolaylaştırır ancak bu deneyimleri yaşamaları için onları zorlamaz.
Örneğin uçağa binme korkusu olan bir kişiye, hipnoz sırasında “tüm uyarılara ve uçaktan atılma riskine rağmen uçakta asla emniyet kemerini takmayacaksın” şeklinde posthipnotik (hipnoz sonrası) telkinde bulunulursa sonuç ne olur? Uçakta emniyet kemeri takmak toplumsal bir kuraldır. Bu şekilde bir telkin verildiğinde kişi bunun toplumsal ve bireysel sonuçları olduğunu unutmaz ve bu telkine karşı çıkar. Israr edilirse bu karşı çıkış belli seviyeye geldikten sonra kişi hipnozdan çıkar.
Hipnoterapistin bu şekilde posthipnotik telkin vermesi etik değer ve yasalarla bağdaşmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki hipnoterapistler de birer ruh sağlığı profesyonelidir.
Otohipnoz
Hipnoterapist tarafından kişiye öğretilen otohipnoz; kişinin kendisine yönelik telkinler vererek kendisini hipnoz altına almasıdır. Burada hangi durumda hangi telkinlerin verileceği ve hangi basamakların izleneceği hipnoterapist tarafından öğretilir. Otohipnozda öğretilen telkin, sadece o yakınma için kullanılabilir.
Hipnoterapi Kaç Seans Sürer?
Hipnoterapinin ne kadar süreceği bazı koşullarda değişmektedir.
- Çözüm aranan ruhsal soruna,
- Hipnoterapist ile kurulan güven ve uyum ilişkisine,
- Hipnoterapistin telkin ve tedavi yaklaşımına,
- Kişilik özelliklerine (kişilik özelliklerine göre hipnotik telkinler daha hızlı ya da daha yavaş alınabilmektedir) göre terapi seans sayıları değişebilmektedir.
Psikodrama, Jacop Levi Moreno’nun 1920’lerde geliştirdiği bir psikoterapi yöntemidir. Psikodramada yaşantı grupları oluşturulur ve bireyler geçmişten veya gelecekten bir şey canlandırmak istediklerinde şimdi ve şu anda dediğimiz bir zaman diliminde sorgulama ve yeniden sahneleme imkanı elde ederler. Psikodramada işlenen sorunlar bir zamanla sınırlı değildir, geçmiş, şimdi ve gelecek ile ilgili olabilirler. Belli bir yerle de sınırlı değildir; tüm evren, mitoloji ve masallar, rüyalar psikodrama’nın ortamını oluşturabilirler. Grup, protogonistin yani sorun getiren kişinin gözünden yaşamın bir bölümünü oynar. Grup üyelerinin girdikleri roller ve etkileşim ile bir grup üyesi tarafından anlaşılmak, duygusal ve fiziksel olarak desteklenmek iyileştirici bir deneyim olabilmektedir. Psikodrama ilişkisel, nörotik, psikotik ve psikosomatik problemleri kapsayan geniş hastalık yelpazesine yararlı olabilir. Psikodrama, uzun süreli, devam eden gruplar için ve tedavi odaklı ve krize yönelik birçok özelliği paylaşan kısa psikoterapi yöntemi olarak bireysel veya gruplarda kullanılmaktadır.
Motivasyonel terapi (motivasyonel görüşme), ambivalansı keşfederek ve çözerek değişime yönelik içsel motivasyonu arttırmak ve bağlılığı kuvvetlendirmek için kullanılan, danışan odaklı, direktif bir yöntemdir.
Motivasyonel görüşme, bağımlılık tedavisinde önemli ve etkili bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Özellikle bırakmayı zorlayıcı tedavi yöntemlerinin başarısız olmasıyla önem kazanmıştır. Bu yöntemin kısa süreli olması ve kişide bırakma yönünde kalıcı etkiler yapması önemli avantajlarıdır. Tedaviyi düşünmeyen hastalarda değişimi başlatmak için de kullanılmaktadır.
Motivasyonel görüşme, kişilerin sorunlarını anlamalarına ve değişim amacıyla eyleme geçmelerine yardımcı olan bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem özellikle bırakma için gönülsüz olan veya ambivalan olan bağımlılarda kullanışlıdır. Ambivalansın anlaşılması ve çözümlenmesi tedavide önemli yer tutmaktadır. Madde kullanıcılarının bir kısmı bu ambivalansın çözülmesine ihtiyaç duyarlar.
Motivasyon kazandırma tedavinin ilk basamağıdır. Motivasyonel görüşme, kişilerin tedavinin sonraki aşamalarına geçmeleri için zemin hazırlar.
Kişilerarası İlişkiler Psikoterapisi (KİPT), başta depresif bozukluklar, perinatal depresyon, duygudurum bozuklukları, yeme bozuklukları, anksiyete bozuklukları olmak üzere birçok ruhsal bozuklukta, çocukluk ve ergenlerden yaşlılara kadar geniş bir yaş aralığında uygulanabilen zaman sınırlı bir terapi yöntemidir.
Tarihçesi
Kişilerarası İlişkiler Psikoterapisi, 1970‘li yıllarda Yale Üniversitesi’nde majör depresyonda antidepresanlara kombine ya da monoterapi olarak Gerald Klerman, Myrna Weissman ve Eugene Paykel tarafından geliştirilmiştir. Geliştirme sürecinde amaç yeni bir terapi metodu bulmak yerine majör depresyon çalışmalarında antidepresan tedavilerle karşılaştırılabilecek, hızlı uygulanabilir, modifiye bir tedavi yaratmaktı. İlerleyen dönemlerde KİPT ile ilgili çalışmalar artmış, günümüzde de sıklıkla kullanılan bir terapi metodu olmuştur.
Kişilerarası İlişkiler Psikoterapisi Özellikleri
- Temel odak noktası kişilerarası ilişkiler ve kişinin sosyal destek mekanizmalarıdır.
- KİPT; psikolojiyi biyopsikososyal/manevi/kültürel modele göre değerlendirmektedir.
- Terapist-Hasta ilişkisini doğrudan hedef almadan kişilerarası ilişkilere ve sosyal destek mekanizmalarına yönelir.
- Akut tedavi süresi kısıtlıdır.
- Ergenlerden yaşlılara çok geniş yaş aralığında uygulanabilir.
Kişilerarası İlişkiler Psikoterapisi Yöntemi
Günlük hayat içerisinde yaşanılan krizlere verilen tepkiler, kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bu tepkilerde; genetik faktörler, çocukluk yaşam olayları, bağlanma, sosyal destek, çevresel etkenler, erişkinlik deneyimleri etkili olmaktadır. KİPT, hastaların kriz anlarında yaşadığı sıkıntılı süreçlerde kişilerarası ilişkilerinde dönüşüme neden olarak klinik belirtileri azaltmayı amaçlar. Bu kriz anlarında hastanın kişilerarası ilişkilerine vurgu yapılır. Terapi süresince hastalar, ilişkilerini geliştirmeyi, çevresinde bulunan sosyal destek ağlarını keşfetmeyi, ihtiyaç duydukları duygusal ve somut desteği nazik bir şekilde isteyebilmeyi öğrenmektedirler. KİPT, diğer psikoterapilerle küçük ortak noktalar taşısa da; çocukluk, geçmiş yaşam olaylarıyla ruhsal sorunlar arasında bağlantı kuran psikodinamik psikoterapideki, ruhsal sorunlara yönelik ev ödevleri veren bilişsel davranışçı terapideki ya da diğer terapilerdeki esas yöntemleri direk olarak kullanmaz. Hasta terapist ilişkisini ve aktarımı, terapinin merkezine almaz. KİPT’in temel aldığı teoriler; Bağlanma teorisi, kişilerarası ilişkiler teorisi, sosyal teoridir. KİPT’te, yas ve kayıplar (ebeveyn, eş, çocuk, arkadaş kaybı, ölü doğum, iş kaybı, iflas), rol geçişleri ( anne ya da baba olmak, iş değiştirme, iş yerinde pozisyon değişikliği, boşanma, emeklilik, eğitim için aileden ayrılma), kişilerarası çatışmalar (aile içi çatışmalar, iş ortamında çatışmalar) ana odak noktalarıdır. KİPT, Amerikan Psikiyatri Birliği, İngilitere Ulusal Sağlık ve Klinik Mükemmellik Esntitüsü (NICE) tarafından etkin bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir.
Aile Terapisi
Aile terapisi, aile üyeleri arasında yaşanabilecek problemleri birey ile değil, ailenin tümünü değerlendirerek, problemlere bir sistem içinde çözüm getirmeyi amaçlar. Bu sistem çerçevesinde, aile bireylerinin bakış açısına, aile üyelerinin birbirleriyle olan iletişimlerine ve problemler karşısında üyelerin ne yaşadığına da kulak verilir. Aile terapistleri, bazen tüm aile bireyleri, bazen aile üyelerinden bir kısmı ile çalışabildiği gibi, bazen de yalnızca bir kişi ile süreci götürebilirler.
Aile terapisinin amaçları arasında; aile üyeleri arasındaki iletişimi kuvvetlendirmek, ailede süregelen sağlıksız ilişki döngülerini kırmak, ailenin kaynaklarını fark ederek güçlenmesini sağlamak, ailedeki çatışmalı durumları belirleyerek sorun çözme becerilerini arttırmak olduğu söylenebilir.
Çift Terapisi
Çift terapisinde; evli olan ya da olmayan çiftlerin, ilişkilerinde başa çıkmakta zorlandıkları problemler ve ilişkilerini güçlendirmek istedikleri konular üzerinde çalışılır. Çift terapisinde, çift terapistinin eşliğinde, çiftlerin birbirlerini doğru anlaması ve iletişim yollarını güçlendirmesi odak alınarak, çiftler için sağlıklı bir iletişim alanı açmak hedeflenir. Bu terapi modelinde; çiftlerin problem yaşadıkları konulara çözüm üretebilmesi, çiftler arasındaki iletişimin güçlendirilmesi, çiftlerin ilişkinin sürecine ya da devamına dair sağlıklı kararları birlikte alabilmesi hedeflenir.
Çift terapisinde çalışılan konular içerisinde, çiftler arasındaki iletişimsizlik, ilişkideki çatışmalar ve güvensizlik konuları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra; aldatmanın ilişkiye etkisi, aldatma sonrası ilişkiyi onarım süreci, boşanma kararının alınması, boşanma sürecinde işbirliği kurmak, evlilik öncesinde destek alma ve ilişkiyi yeniden canlandırma başlıkları da çalışılan konular arasındadır.
Cinsel terapi, cinsellikle alakalı sorunlar yaşayan bireylere ya da çiftlere bu konuda eğitim almış klinik psikolog ve psikiyatristler tarafından uygulanan psikoterapi yöntemlerinden biridir. Terapiye evli, bekar, bir arada yaşayan, boşanmış, ayrılmış, dul, çocuklu, daha önceden cinsel ilişki yaşamış ya da hiç cinsel birleşme yaşamamış farklı yaş gruplarından kişiler başvurabilmektedir.
Cinsel terapi süresince, kişinin yargılanmadığı, kendini rahat hissedebileceği ve konuşulanların gizlilik esasına dayandırıldığı bir ortam sunulmaktadır. Bu ortamda kişinin bedensel ve psikolojik süreçlerini, sorunu ortaya çıkaran etkenlerin nedenlerini, bir beraberlik içerisindeyse ilişkisini keşfetmesi beklenmektedir. Bununla beraber, cinselliğin fizyolojisi, cinsel yanıt döngüsü, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar gibi cinsellik kavramına ilişkin psiko-eğitim verilmektedir. Terapi bilimsel temele dayalı olarak danışana uygun hale getirilmektedir. Cinsel terapi, cinsel soruna, şikayetin şiddetine ve süresine göre değişiklik gösterebilmektedir.
Psikoterapi Neden Yapılır, Faydaları Nelerdir?
Psikoterapi danışanların sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirerek zorlukların üstesinden gelmelerine ve psikolojik iyi oluş düzeylerini arttırmalarına yardımcı olma sürecidir.
Psikoterapi, aşağıdakiler de dâhil olmak üzere çok çeşitli durumları tedavi etmek için kullanılır:
- Anksiyete Bozuklukları
- Bipolar Bozukluk
- Depresyon
- Yeme Bozuklukları
- Obsesif Kompulsif Bozukluk
- Fobiler
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu
- Madde Kullanım Bozukluğu
- Kronik Ağrı
- Boşanma, Ayrılık ve İlişki Sorunları
- Yas ve Kayıp
- Uykusuzluk
- Özgüven Sorunları
- Stres
- Sınav Kaygısı
Terapinin Faydaları
Amerikan Psikoloji Derneği’ne göre, psikoterapiye giden kişilerin yaklaşık %75’i fayda gördüğünü söylüyor. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan faydaları şunlardır:
- Zararlı davranışların üstesinden gelin
Özellikle kendine zarar verme veya intihar düşünceleriniz varsa, psikoterapistler olumsuz düşünce kalıplarını ve yıkıcı davranışları belirlemenize yardımcı olur, baş etme stratejileri öğretir. - Tetikleyicileri tanımlayın
Çoğu zaman olumsuz davranışlarınız içsel veya dışsal tetikleyiciler nedeniyle ortaya çıkar. Psikoterapide, tetiklendiğinizi fark etmeyi ve tepkinizi kontrol etme yollarını öğrenirsiniz. - Sağlıklı başa çıkma mekanizmalarını öğrenin
Stresli durumlarla karşılaştığınızda işe yaramayan hatta tehlikeli bir şekilde tepki verebilirsiniz. Bu tepkileri sağlıklı, olumlu başa çıkma mekanizmalarıyla değiştirmek, duygularınızı yönetmenize yardımcı olur. - İlişkilerinizi iyileştirin
Sağlıklı kişilerarası ilişkiler, psikolojik sağlığınız için çok önemlidir. Terapi yoluyla iletişim becerilerinizi geliştirmeyi ve çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmeyi öğrenirsiniz, arkadaşlarınız ve ailenizle olan ilişkileriniz güçlenir. - Fiziksel olarak daha sağlıklı hissedin
Araştırmalar, psikoterapiye giden kişilerin daha az hasta olduklarını ve daha az tıbbi sorunla karşılaştıklarını gösteriyor. Ayrıca mevcut araştırmalar psikoterapi sonucunda beyinde ve vücutta olumlu değişiklikler olduğunu gösteriyor. - Özgüveninizi geliştirin
Psikoterapi, problem çözme becerilerini geliştirmenize, öz güveninizi artırmanıza ve sorunlarınızın fakında olmanıza yardımcı olur. Gelişen öz güven eylemleriniz için sorumluluk almaya ve hayatınızın geri kalanında psikolojik sağlık sorunlarınızı yönetmeyi öğrenmeye teşvik eder.
Psikoterapi Yöntemleri
Psikoterapi, terapistin tarzına ve danışanın ihtiyaçlarına göre farklı biçimlerde uygulanabilir;
Bireysel Psikoterapi: Danışan ile psikoterapist ile bire bir çalışır.
Çift Terapisi: Çiftler ilişkide ortaya çıkan sorunlarla baş etmek için çift olarak başvururlar.
Aile Terapisi: Aile içindeki dinamiği iyileştirmeye odaklanır ve birden fazla kişiyi içerebilir.
Grup terapisi: Ortak bir amacı paylaşan küçük bir grup bireyi içerir.
Online Terapi
Psikoterapist ve danışanın yüz yüze görüşme yürütemediği durumlarda uygulanır. Pandemi döneminin etkisiyle en çok tercih edilen görüşme yöntemlerinden biri olmuştur. Psikoterapi hizmetine erişimin zor olduğu bölgelerde veya fiziksel engeller ya da hastalıklar nedeniyle tedavinin sürdürülmesini kolaylaştırması açısından pratiktir.
Online psikoterapi her danışan için uygun değildir. Psikoterapistiniz risk değerlendirmesi yaparak sizi yönlendirebilir.
Terapiye İhtiyacınız Olduğunu Nasıl Anlarsınız? Psikoterapiye Başlamak İçin Doğru Zaman Var mıdır?
Psikoterapi, birçok psikolojik sorun için etkili bir tedavi seçeneği olabilir. Hayatınız, yardım isteyemeyecek kadar bunaltıcı hale gelene kadar beklemek zorunda değilsiniz. Ne kadar erken başlarsanız, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için ihtiyacınız olan yardımı o kadar çabuk alırsınız.
Psikoterapinin sorunlarınıza yardımcı olabileceğini fark edebilirsiniz, ancak yine de bir profesyonele başvurma zamanının geldiğini anlamak zor olabilir. Yardım arama zamanının geldiğini gösteren bazı önemli işaretler vardır:
- Sorununuz hayatınızda önemli bir sıkıntıya veya aksamalara neden oluyor.
Karşılaştığınız sorunun okul, iş ve ilişkiler dâhil olmak üzere hayatınızın önemli alanlarını sekteye uğrattığını düşünüyorsanız psikoterapiyi denemenin zamanı gelmiş olabilir. - Sağlıksız başa çıkma mekanizmalarına güveniyorsunuz.
Sorununuzla sigara içmek, içki içmek, aşırı yemek yemek gibi sağlıksız baş etme stratejileriniz varsa yardım aramak daha sağlıklı başa çıkma stratejileri bulmanıza yardımcı olabilir. - Arkadaşlarınız ve aileniz sizin için endişeleniyor.
Diğer insanların psikolojik sağlığınız için endişelendiği bir noktaya geldiyse, psikoterapiye başvurmanın zamanı gelmiş olabilir. - Şimdiye kadar denediğiniz hiçbir şey yardımcı olmadı.
Kendine yardım kitapları okudunuz, bazı teknikler denediniz, hatta sorunu görmezden gelmeye çalıştınız, ancak her şey aynı kalıyor veya daha da kötüye gidiyor gibi görünüyor.
Terapiye başvurmanızın ardından kendinizi hemen daha iyi hissetmeye başlayacağınıza yönelik yanlış bir algı vardır. Ancak iyileşme psikoterapinin türüne ve semptomlarınızın şiddetine bağlı olarak zaman alan bireysel bir süreçtir.
Psikoterapi ve İlaç Tedavisi
Bazı durumlarda ilaçlar semptomların şiddetini daha hızlı şekilde azaltmaya yardımcı olabilir. Mevcut araştırmalar, tedavide ilaç ve psikoterapi kombinasyonunun en iyi sonucu verdiğini göstermiştir. Psikoterapi, semptomların tekrar ortaya çıkması durumunda sorunlarla başa çıkmanızı kolaylaştıracak becerileri öğreterek daha iyi hissetmenizi sağlayabilir.
İlaçtan mı, terapiden mi yoksa ikisinin kombinasyonundan mı en fazla faydayı göreceğinize dair sorularınız varsa tedavi ekibiyle paylaşmanız gerekir.
Psikoterapiye Nasıl Hazırlanabilirsiniz?
Terapinin etkinliği çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir.
- Terapistinize karşı dürüst olmak: Sorunları veya duyguları saklamaya çalışmayın. Amacınız, kişiliğinizin ortaya çıkarmaktan korktuğunuz yönlerini gizlemeye çalışmadan gerçek benliğinizi ortaya çıkmaktır.
- Duygularınızı hissetmek: Keder, öfke, korku veya kıskançlık gibi nahoş duyguları saklamaya çalışmayın. Bu duygular hakkında psikoterapi bağlamında konuşmak, onları daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.
- Sürece açık olmak: Terapistinizle terapötik ittifak oluşturmaya çalışın. Bazı araştırmalar, psikoterapinin, psikoterapistinizle bir bağ hissettiğinizde etkili olduğunu öne sürüyor.
- Seanslarınıza zamanında katılmak: Elinizden geldiğince tedavi planınıza ve planlanan randevularınıza bağlı kalmaya çalışın. Randevu aldığınız saat size aittir, habersiz katılım sağlamadığınızda o saat için başka bir danışana randevu verilemeyeceğinden terapistiniz sizi bekliyor olur. Bazı ekollerde iptal edilen ya da habersiz gelinmeyen seanslar ücretlendirilir.
- Çalışmaları yapmak: Psikoterapide zaman sınırlaması vardır, çalışmanın verimli olabilmesi için sürecin psikoterapi odasının dışında da devam etmesi gerekir. Psikoterapistiniz seanslarınızın dışında çalışmak üzere ödev verirse, bir sonraki seanstan önce bitirmeye çalışın.
Terapist Nasıl Seçilir?
Psikoterapistinizin diplomasını, eğitim süresini, etik çalışma standartlarını öğrenmeniz önemlidir. Psikoterapistinizi tanımak için ona soru sorma hakkınız vardır.
“Kaç yıldır çalışıyorsunuz? Uzmanlık alanlarınız nelerdir? Benim gibi semptomları veya sorunları olan kişilere yardım etme deneyiminiz var mı? Tedavi yaklaşımınız nedir? Kullandığınız tedavilerin sorunumla baş etmede etkili olduğu kanıtlandı mı? Ücretiniz nedir? Kaçırılan randevular ile ilgili politikalarınız nelerdir?” gibi sorular psikoterapistinizi tanımanızı kolaylaştırır.
Siz psikoterapistinizi değerlendirirken o da sizi değerlendirecektir. Başvurduğunuz konu uzmanlık alanı dışındaysa size yardımcı olabilecek, bu uzmanlık alanına sahip başka bir psikoterapiste yönlendirecektir.
Psikoterapide Gizlilik
Psikoterapistlerin danışanlara hizmet sunarken bilgilendirilmiş onam, gizlilik ve risk konularını göz önünde bulundurması gerekir.
Bilgilendirilmiş onamda danışana tedaviyle ilgili tüm potansiyel riskler ve faydalar hakkında bilgi verilir. Danışanlar, kişisel ve hassas konuları paylaştıkları için psikoterapistlerin de hastanın gizlilik hakkını korumak için yasal bir yükümlülüğü vardır. Bununla birlikte, psikoterapistlerin hasta mahremiyetini ihlal etme hakkının olduğu durumlardan biri, danışanların kendilerine veya başkalarına karşı tehdit oluşturmasıdır.
Psikoterapide Hedefler
İlk terapi seansınızda, psikoterapistiniz “Sizi terapiye getiren nedir?” diye sorduğunda akla gelen ilk şey, “Sadece mutlu olmak istiyorum” veya “Kendimi sıkışmış hissediyorum” gibi basit, içten bir ifade olabilir. Bu ifadeler, somut ve etkili terapötik hedefler oluşturmak için belirsizdir. Hedefler ne kadar somut olursa psikoterapinin başarısı da o kadar artar. Örneğin, “Her sabah 7.00’de kalkmak istiyorum”, “Geç uyumayı bırakmak istiyorum” hedefinden çok daha somuttur. “Haftada en az iki kez spor salonuna gitmek istiyorum”, “Daha sağlıklı olmak istiyorum” hedefinden daha somuttur.
Herhangi bir hedef belirleme sürecinde zaman önemli bir faktördür. Büyük bir hedefe ulaşmanın ne kadar süreceğinden emin değilseniz, onu daha küçük hedeflere bölün. Örneğin, “Bir yıl içinde sosyal kaygımı tamamen gidermek istiyorum” demek yerine, “Önümüzdeki ay en az iki sosyal etkinliğe katılmak istiyorum” veya ” Gelecek hafta en az iki kez evden çıkmak istiyorum” diyebilirsiniz. Hedeflerinize istediğiniz kadar çabuk ulaşamayabilirsiniz. Neyin işe yaradığını veya yaramadığını öğrenmek, olmadığında yeniden denemek büyüme sürecinin parçasıdır.
İnsanların psikoterapiye başvurmasının en yaygın nedenlerinden biri mutlu olmak istemeleri ama olamamalarıdır. Sizin için mutlu olmanın yolu nedir? Hangi zorluklar size sıkışmış hissettiriyor? Bu soruları yanıtladığınızda daha somut hedeflere doğru yönelmiş olursunuz. Hedef geliştirmenin bir yolu da psikoterapiye gelmeden önce fikirlerinizi yazıya dökmek olabilir:
- Hayatınızda nelerden sıkıldınız?
- Hayatınızda sevdiğiniz ve daha fazlasını istedikleriniz nelerdir?
- Henüz yapmadığınız ama yapmak istedikleriniz nelerdir?
- Sizi psikoterapiye getiren özel bir sorun var mı? Nasıl ve ne zaman başladı?
Başkalarıyla paylaşmaktan çekindiğiniz düşüncelerinizi psikoterapistinizle paylaşabilirsiniz. “Ne istediğimi bilmiyorum” demek bile hedefinizi birlikte belirlemek için yardımcı olabilir.
Bu sayfadaki bilgiler Özel Moodist Hastanesi Medikal Ekibi tarafından hazırlanmıştır.