Premenstrüel Sendrom (PMS) adet başlangıcından yaklaşık 1 hafta önce başlayan ve adet kanamasının başlamasını takiben birkaç gün içerisinde düzelme sürecine giren; duygu ve davranış değişiklikleri ve fiziksel belirtilerle kendini gösteren bir tablo olarak tanımlanabilir. Özel Moodist Hastanesi uzmanlarından Uzm. Dr. Psikiyatrist Pelin Taş Dürmüş, bu dönemde belirgin duygusal değişkenlik (birden üzüntülü ya da ağlamaklı hissetme), irritabilite, öfkelenme, kişiler arası çatışmalarda artma, depresif duygudurum, umutsuzluk duyguları, kendini küçümseyen düşünceler, gerginlik hissi gibi ruhsal belirtiler ile halsizlik, ödem, karın ağrısı, memelerde şişkinlik, uyku ve yeme değişiklikleri gibi fiziksel belirtiler görülebileceğini belirtiyor.
Bu belirtiler kadınların %80’inde görülebilmekle beraber yaklaşık %5’lik kısmında klinik olarak anlamlı olacak şekilde şiddetlidir. Bu belirtilerin klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya yol açması ya da işte, okulda, toplumsal etkinliklerde, kişiler arası ilişkilerde bozulmaya yol açacak kadar etkili olması durumunda Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDB) olarak adlandırılmaktadır.
Yapılan çalışmalar premenstrüel belirtilerin 20-35 yaşlar arasında en şiddetli düzeye ulaştığını ve menopoz dönemine yaklaştıkça azaldığını ortaya koymuştur.
Güncel bulgular bu rahatsızlığın hormonal etkenlerle santral sinir sistemi arasındaki etkileşimden kaynaklandığını göstermektedir. Tedavisi de hem biyolojik hem de psikososyal girişimleri kapsamaktadır. Tedavideki temel hedef, belirtilerin azaltılması ve sosyal ve mesleki işlevselliğin düzeltilmesini sağlayarak yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Bu amaçla en sık kullanılan ilaçlar SSRI olarak adlandırılan antidepresanlar ve hormonal tedavilerdir. Antidepresanlar içerisinde fluoksetin, paroksetin ve sertralin öne çıkmaktadır. SSRI’ların kullanımında başlıca iki yöntem vardır. İlki aralıklı kullanım diğeri ise sürekli kullanımıdır. Aralıklı kullanım menstruel siklusun son iki haftasında ilaç kullanılmasıdır; ovülasyon fazında ilaç başlanıp menstruasyon başladıktan 1-2 gün sonra kesilir. İlaç dışı başlıca stratejiler ise diyet, egzersiz, uyku düzeni gibi yaşam tarzı değişiklikleri, psikoeğitim, gevşeme teknikleri ve bilişsel davranışçı psikoterapidir. Kalsiyum ve vitamin B6 takviyesi de tedavide kullanılan diğer seçenekler arasında yer almaktadır.
Hafif tablolarda ise öncelikle yaşam tarzı değişikliği, diyet, egzersiz, uyku düzenlemesi ve gerekirse psikososyal sorunlara ilişkin bilişsel davranışçı psikoterapi tercih edilirken daha şiddetli olgularda ilaç tedavileri düşünülmelidir. Tedavisi güç olgularda psikiyatrik ve jinekolojik açıdan is birliği içerisinde bir müdahale geliştirilebilir.